21 Mart akşamı saat 20:14 eşimin ablası telefon etti ve akşam saat 24:00 itibariyle yaşlıların sokağa çıkmasının yasak olacağını söyledi. Eşimle birbirimize baktık ve ağzımızı açmadan ikimizin de aynı şeyi düşündüğünü biliyorduk.
Birkaç ay öncesi: 30 Aralık 2019. Annem İstanbul’da nadir görülecek şiddette bir fırtınada walker’ıyla sokağa çıkıyor. Walker kullanıyor çünkü birkaç yıl önce düşüp kalçasını kırmıştı ve ameliyatı çok da iyi bir sonuç vermemişti. Daha sonra ikinci bir ameliyat daha oldu, bu sefer ameliyat daha başarılı geçti ve iyileşme sürecindeydi ancak hala walker olmadan yürüyemiyordu. Peki böyle bir havada neden sokağa çıkıyor diye aklınıza gelebilir, biz çok hayıflanmıştık aslında, ama annem o gün haberlere bakmamış. Sebebi bu kadar basit. Düşüp diğer kalçasını da kırıyor. Artık tek başına yaşamaya devam ederse başına daha da önemli şeyler geleceğinden endişe ediyoruz. Uzun uğraşlardan sonra annemle teyzemi Burgaz’a yerleşmeye ikna ediyoruz. Hayır Burgaz Adası değil, siz orayı Güzelyalı olarak bilirsiniz ama biz Bursa’lılar, Burgaz deriz. Hem havası KOAH hastası olan anneme iyi gelecek hem de düzayak olduğu için deniz kıyısına rahatça gidip bir çay, kahve içebilecekler, isterlerse de Feribot ile İstanbul’a arkadaşlarını görmeye gidebilecekler. Bir de bakıcı tutacaklar. Onlar için tam bir ikinci bahar olacak. Apar topar gayrimenkullerini satıyorlar ve onlara denize 100 metre uzaklıkta çok şirin bir ev alıyoruz. 2020’nin 2019 gibi felaketlerle dolu olmayacağına inancımız tam. Taşınmak için baharın gelmesini bekliyorlar.
21 Mart akşamı saat 20:15 ablam telefonu kapattığından beri eşimle birbirimize bakıyoruz ve sonunda “Evet bunu yapacağız” gibi bir bakış atıyoruz birbirimize. Hemen evden çıkıp merdivenlerden aşağı koşuyoruz ve eşim kontağı çevirirken annemle, teyzemi arıyoruz: “Kızlar sizi Bursa’ya alıyoruz ve gece yarısından önce eve dönmüş olmamız lazım yoksa araba kabağa dönüşecek. Birer valiz hazırlayın diğer eşyalarınızı daha sonra aldıracağız.” Verdiğimiz karardan hoşnutuz ama birbirimizi tebrik etmek için çak yapmıyoruz, tam havaya girmişiz, dirseklerimizi birbirimizinkine tokuşturuyoruz. Düşünün tam bir film sahnesi gibi tüm dünyayı kaplayan bir pandemi var ve eğer hızlı davranmazsanız anneniz uzaklarda tek başına kalacak. Ne zaman görebileceğiniz belli değil. Tüm bu olanları bir filmde görsem, senarist biraz zorlamış derdim. İstanbul’da annemin dengesini bozacak bir fırtına, dünyayı saran bir salgın hastalık, annem sokağa çıkamasın diye de en fazla yaşlılar ve nefes darlığı çekenleri etkiliyor. Çok daha kaliteli hikayeleri olan filmler gördüm. Nerde o eski filmler diye de düşünmekten kendimi alamazdım.
Evet nerede o eski filmler. Yıllar içerisinde toplumla birlikte filmler de değişti. Yoksa belki de toplum mühendisliği sonucu filmler değişmiştir. Benim en ilgimi çeken değişimlerden bir tanesi kahraman profillerindeki değişim. Eskiden başarılı olmak için çok çalışan kahramanlar vardı, artık doğuştan yetenekli kahramanlar var. Başarılı olmak için ormanda odun kıran, zor doğa koşullarında antrenman yapan, buzlukta etleri kum torbası gibi kullanan ROCKY’den, tüm dövüş sanatları beynine kolayca yüklenen, seçilmiş kişi NEO’ya ve daha sonraki kahramanlara kadar, seyirciye verilen “başarılı olmanın gerekleri” mesajı önemli bir ölçüde değişti. “Çok çalışırsan başarırsın” mesajı yerini, “eğer yetenekliysen başarırsın” mesajına bıraktı. Sizce bu değişim neden? Belki insanlar artık eskisi kadar sıkı çalışmak istemediklerinden, belki de sistemin giderek daha az ama daha yetenekli insana ihtiyaç duymasından, belki de her ikisi birden. Gerçek olan şu: yapay zekanın son yıllardaki gelişimi hem daha az çalışmamızı sağlayacak hem de iş dünyasında daha az insan yer alacak. Siz önümüzdeki on yılda nerede olmak istiyorsunuz? Esas soru bu. Geleceğin iş dünyasında yerinizi almak istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız belki de size tahmin ettiğinizden daha fazla yardımcı olabiliriz. Nasıl mı? Bu hikayemizin konusu değil ama bağlantıdaki formu doldurarak bizimle irtibata geçebilir ve ücretsiz olarak çözümlerimizi deneyimleyebilirsiniz.
Ben hikayemize dönüyorum. Annemle teyzem 15 gün boyunca bizim evde kaldılar. Eşyalarını Burgaz’daki yeni evlerine taşıttık. Bu arada kendilerine bir bakıcı bulduk ve bakıcıyı yeni evlerinde karantinaya aldık. Sonra yetkili makamlardan özel izin alarak annemle teyzemi evlerine götürdük. 65 yaş üstü için sokağa çıkma yasağı bitti. Annem denize rahat gidebilmek için kendisine elektrikli bir tricycle aldı. Biz annemin aracına düldül diyoruz. Sabah erken saatlerde sahil tenha ve güvenli iken düldülüne atlıyor ve denize bile girebiliyor. Umarım filmin sonu eski Yeşilçam filmleri gibi olur, eşimle birlikte kurtarma operasyonu sırasında havaya girmiş olsak bile senaristin zorlamayla kurgusunu yaptığı bu distopik bilim kurgu senaryosundan çok haz almadık.