Yedi sekiz yıl önce bir arkadaşımız çok tatlı bir hediye getirdi. Fincan görünümlü bir saksı içerisinde ufak bir nar ağacı. O kadar ufaktı ki ona bir bebeğe baktığımız özende baktık. Şirin saksısının içinde çok güzel bir görüntüsü vardı.
Aklımda bir yerlerden kalmış ve ne kadar doğru bir bilgi olduğunu bilmiyordum ama minyatür bitkilerin sadece nesillerce ufaltılarak evrimleştirildiğini düşünüyordum. Yani aslında minik nar ağacımızın kaderinin ufak kalmak olduğunu sanıyordum. Beynimiz ilginç bir mekanizma, bir bilgiyi doğru kabul ede görsün, daha sonra sorgulamadan o bilgiye dayanan yeni bilgiler ve aksiyonlar türetiyor.
Birkaç ay önce eşim, aslında daha geniş bir saksıya alındığında büyüyebileceğini öğrendi. Büyümesini engelleyen onu çevrelediğimiz ortamın kısıtlarıydı. Hemen işe koyulduk ve saksısını büyüttük. Tepkisi düşündüğümüzden çok daha hızlıydı. Bir süre sonra büyük saksı da ona yetmedi. Biz de onu özgürleştirmeye karar verdik ve ormanlık bir araziye ektik. Daha ne kadar büyür bilmiyoruz. Zaman içerisinde göreceğiz.
Ama düşündüm. Kendimizi nasıl bir saksıya koyuyoruz da potansiyelimizi kendimiz kısıtlıyoruz. Nar ağacının kaderinin ufak kalmak olduğuna inandığımız gibi kendi potansiyelimizin de ne kadar ihtişamlı olabileceğinin farkına varmıyoruz. Peki bizim saksımız ne o zaman? Belki geçmişteki hayal kırıklıklarımız, belki de çevremizde potansiyelimizi göremeyen yakınlarımız. Sonra düşündüm saksıda güvende mi yaşamak isteriz, yoksa ormanda riskleri alıp gerçek boyumuza ulaşacak bir eko sistemde mi? Sanırım sorunun yanıtı herkes için farklı. Sizin yanıtınız ne?