Blog

Pandemiden Dolayıymış Gibi Çek Panpa

Pandemiden Dolayıymış Gibi Çek Panpa

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on whatsapp

Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan olayın Sırp milliyetçisi 19 yaşındaki Gavrilo Princip’in Avusturya tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Hohenburg Düşesi’ni öldürmesi olduğunu ilk okuduğumda bana bir garip gelmişti. Şöyle düşünmüştüm: bir psikopat cinayet işliyor ve tüm dünya psikopata bağlayıp birbirine dalıyor. Acaba psikopatlık bulaşıcı olabilir miydi? Eğer öyleyse bu resmen bir pandemiydi. İki tarafta 45 ülkeye ve sömürgelere sıçramıştı. Tabi konu Birinci Dünya Savaşı’ndan açılınca bugünlerde aklıma Covid-19 Almanya’ya sıçradığı için bize de sıçradığı kabul edildi gibi söylemler de geliyor ama neyse biz konuyu odağında tutalım. Hocamız bize bunun işin bahanesi olduğunu kazın ayağının öyle olmadığını anlatmıştı da cinnet geçirme gibi olayların tüm dünyaya bulaşmayacağına emin olup rahatlamıştım. Eh tabi o zamanlarda sosyal medya da yok. Birileri çıkıp “büyük oyunu bozuyoruz aslında sebep ekonomik” diye caps yapamıyor. Bu gibi şeylerin olması normal.

Günümüze gelelim. Önce şirketler açısından konuya yaklaşalım, sonra da insanlar. Evet şu anda şirketler pandemi ile birlikte ekonomik krizle de başa çıkmaya çalışıyor. Ancak eğer dünyadaki gelişmeleri takip ediyorsanız zaten büyük bir ekonomik kriz bekleniyordu. Yani yağmur bulutları zaten vardı ve tamamı üzerimize yağacaktı ama ne zaman ne kadar yağış alacağımızı bilmiyorduk. Pandemi yağışın büyük bir kısmını kısa sürede almamıza sebep oldu sadece. İşin diğer tarafında ekonomik büyüme artık dünyamız için sürdürülebilir değil, çünkü doğal kaynakları eksponansiyel bir hızla yok ediyoruz fakat doğa kendisini ancak lineer bir hızda yenileyebiliyor. Belki de durup yavaşlamamızda hayır da var. Eğer ekonomik büyümeyi yeterince yavaşlatırsak doğaya kendisini tamir edecek zamanı tanıyabiliriz. Peki o zaman insanlar nasıl para kazanacak?

Şirketlerin içinde bulunduğu durumu özetledikten sonra o zaman şimdi de biraz insanlara odaklanalım. Bugünlerde insanlar sosyal medyada “evden çalışma yeni normal mi olacak” diye tartışıyor. Bakıp göreceğiz ama tüm bu yaşadıklarımız aslında kaçınılmaz bir değişimi sadece hızlandırdı. Birkaç gün önce Twitter CEO’su Jack Dorsey, çalışanların karantina tedbirlerinin kalkmasından sonra da evden çalışmayı sürdürebileceklerini duyurdu. Değişim tüm dünya genelinde işgücünün ne kadarını kapsayacak bunu zaman gösterecek ama teorik olarak “ofis işlerini” yapmak için ofise gitmeye gerek yok. Üretim farklı bir konu ancak oraya gelmeden değişimin insanları etkileyeceği evden çalışmadan daha önemli bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Bir yandan ekonomik büyümenin yavaşlaması bir yandan da yapay zekanın giderek daha fazla işi yapabiliyor olması, işgücüne olan ihtiyacı azaltıyor ve azaltmaya devam edecek. Yani çalışanların sayısı ve/veya çalışma süreleri azalırken yetkinlikleri artacak. Daha doğrusu sadece kendisini bu gelişimlere adapte edebilenlerin iş hayatında yeri olabilecek. Peki o zaman kendimizi ne yönde geliştirmeliyiz? Eğer hiç izlemediyseniz Jack Ma’nın çocuklarımıza ne öğretmeliyiz konusundaki öngörülerini içeren bir konuşması var. Internette kolayca bulabilirsiniz. İzlemenizi öneririm.

Teknolojinin ve maliyetlerin bugünkü kısıtlarını bir an için düşünmeden size iki alternatif “gelecekteki dünya” tablosu sunmak istiyorum. Zaten bu kısıtlar zaman içerisinde hep değişiyor. Örneğin kitlesel medya hala var ama sosyal medya en az onun kadar güçlü. Belki zaman içerisinde kitlesel olan her şey ömrünü tamamlayacak. Birilerinin “peki seri üretim” diye sorduğunu duyuyor gibi oluyorum. Evet zaten üretim konusuna gelecektik. Eğer elimizde bilgi varsa, tüm ihtiyacımız olan araçları 3D yazıcıların gelişmiş bir nesli ile basabildiğimizi hayal edin. Doğada yaşıyoruz ve kendimize yetecek kadar tarım yapıyoruz. İnsani yönümüzle de topluma katkı sağlıyoruz. Siz kendinizi nasıl hissedersiniz? Bu benim ütopyam. Sizin ütopyanız muhtemelen farklıdır ama, kalbimizi dinlediğimizde hepimizin ütopyası tüm canlılar için bir harmoniyi içerir. Tabi bir distopyaya doğru gitme ihtimalimiz de var. İnsanlar şehirlerde yaşıyor ve kirli hava soluyor. İşsizlik ve hatta açlık daha da yaygın sorunlar olmuş. Doğa tükenmiş. Tükendikçe hastalıklar artmış. Ekonomik büyüme tavan yapmış ama fakir ile zengin arasındaki fark daha da açılmış. Sadece yeterince parası olanlar sağlıklı beslenebildiği için zenginler ve fakirler birbirlerinden farklı görünüyorlar. İki farklı ırk gibi olmuşlar ve aynı derebeylik zamanında yaşanan çatışmalar gibi ayaklanmalar var. Kimsenin hayat güvencesi yok. Zengin bile olsanız ne kadar özgürsünüz böyle bir dünyada?

Bir ütopyaya doğru mu gidiyoruz yoksa bir distopyaya doğru mu diye düşünürken, beynimin bir yerlerinde açık unutulmuş bir medya oynatıcısından Cem Karaca’nın vibratolu sesini duyuyorum: “Bindik bir alamete gideyoz kıyamete.” Tehlikenin varlığını bilmek ortak bir amaç doğrultusunda birleşmek için mükemmel bir motivasyon. Amacım sizi korkutmak değil, amacım insanlığı bir ütopyaya taşıyacak dünyayı inşa etmek için hepimizin katkıda bulunabileceğini hatırlatmak. 7th Science’ta bu değişimin tüm insanlığı bir ütopyaya taşıması için çalışıyoruz. Düşünceleri, kalpleri ve potansiyelleri özgürleştirerek. Nasıl mı? Biz kimiz sayfamızdaki 3,5 dakikalık kısa videoyu izleyebilirsiniz. Tüm detaylar orada.

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on whatsapp